Sırbistan Voyvodina
Novi Sad -Voyvodina -Sırbistan
Belgrad’a kadar gelmişken Novi Sad görülmeden olmazdı. Eğer Belgrad’ı beğendiyseniz emin olun Novi Sad’ı daha çok beğeneceksiniz!
Öncelikle kısa ve önemli bir bilgi vermek istiyorum. Novi Sad aslında Voyvodina’ya bağlı bir şehir. Voyvodina Özerk Sosyalist Bölgesi; Sırbistan devleti sınırları içinde kalan bir yer. Ayrıca Sırbistan’ın kuzey kısmında kaldığı için, Macaristan, Hırvatistan ve Romanya’yla da komşu.
Belgrad terminalinden otobüs ile 1saat 20dk civarında yapacağınız bir yolculuk ile kendinizi bu küçük ve şirin şehirde buluyorsunuz. Ayrıca otobüs biletleri de çok uygun. Yanlış hatırlamıyorsam gidiş-dönüş 30TL (2018) civarında bir ödeme yapmıştık. (dönerken başımıza gelenleri ayrıca anlatacağım, efsane bir macera yaşadık!)
Terminalde inip etrafınıza bakındığınızda şehir haritalarının olduğu broşürleri göreceksiniz. Biz o broşürleri alıp hemen yola koyulduk. Merkeze yürümek 10dk falan sürdüğü için biz ulaşımı hep yürüyerek yaptık. Hem ara sokaklarda eski ama çok güzel yapıları da görmüş olduk.
Mesela ara sokakların birinde çok güzel bir sinagog ile karşılaştık. Maalesef kapalı olduğu için içerisine giremedik. Az ilerisinde Tourist Information bulduk ve (nerelere gideceğimizin listesi vardı fakat danışmakta fayda var) neler yapabileceğimizi sorduk. Bize kısa bir özet geçtiler ve biz de sıralamamızı yaptık.
Önce merkezdeki meydana yürüyüp bol bol fotoğraf çektik. Mimari olarak Belgrad’dan çok farklı. Çünkü burayı Osmanlı alamamış ve burası hep Avusturya-Macaristan etkisini sürdürmeye devam etmiş. Merkez dediğimiz yer bir meydan, Özgürlük Meydanı-Trg Slobode.
Stari Grad (Eski Şehir) – Trg Slobode (Özgürlük Meydanı)
Meydanda neler var;
- 1800lü yıllarda gotik tarzda yapılmış ve buranın en büyük kilisesi olan Meryem Ana Kilisesi ( St. Mary Church),
- Belediye Binası, Svetozar Miletić Anıtı (kim bu kişi de anıtı yapılmış derseniz; gazeteci, politikacı, eski belediye başkanlarından ve Sırpların Voyvodina’daki siyasi lideri olarak kabul edilmiş kişidir) ve
- 1800lü yıllarda yapılmış tarihi Hotel Vojvodina bulunmakta.
Meydanda ve bu meydanın açıldığı küçük dar sokaklarda minik minik kafeler ve restoranlar var. Biz Belgrad’dan yola çıkarken kahvaltılık paket yaptırıp yol boyunca bir şeyler atıştırdığımız için kafelerde oturmadık. Ayrıca akşam da geri döneceğimiz için zaman kaybetmek istemedik. Ama bir daha gidecek olsam kesinlikle konaklamalı ayarlarım. Siz de bizim gibi kafelerde oturmasanız bile en azından sokaklarda gezinmeyi unutmayın.
St. Mary Kilisesi’nin hemen sağından doğru Zmaj Jovina Caddesi boyunca devam ettiğinizde, Jovan Jovanovic Zmaj Anıtını göreceksiniz. Aslında bir fizikçi olan Jovan, daha çok şairlik yönü ile anılan bir kişi. Anıtın arkasındaki ev de Sırp Ortodoks Kilisesi Piskoposu’nun eviymiş. Ev de ev hani, sarayın mini versiyonu desek daha doğru olur! Hemen onun solunda da St. George Klisesi‘ni sanki sırasını bekliyor. Her şey o kadar güzel o kadar muntazam ki, beğenmemek elde değil.
Evin sağ caddesinden devam ettiğinizde karşınıza bir park çıkacak; Dunavski Park. Küçük ve şirin bir park. Bu parkın içinden geçip Tuna Nehri’ne doğru yürüyerek; Petrovaradin Kalesi’ne giden köprüye ulaşıyorsunuz. Tabi ki ulaşım da var ama bu sokaklara bir daha gelir miyiz bilmediğimiz için biz yürümeyi tercih ettik.
Petrovaradin-Voyvodina-Sırbistan
Tuna Nehri üzerindeki köprüden yürüyerek Petrovaradin tarafına geçtik. Novi Sad merkezden Petrovaradin Kalesi’ne (Petrovaradin Fortress) kadar yürüme süresi 15 dk civarında sürüyor. Tabi biz olabildiğince fotoğraf çekmeye çalıştığımız için biraz süreyi uzatabiliyoruz. Ve bir çok tatilde olduğu gibi Türkler ile karşılaşıp sohbet de ediyoruz. (Kasım ve Süleyman’a sevgilerimle 🙂 )
Petrovaradin’in geçmişinin M.Ö. bakır çağına dayandığı söyleniyor. Bu toprakları her fetheden hükümdar, kaleyi daha da genişletmiş, büyütmüş ve sağlamlaştırmış. 1694 yılında Osmanlı da bu kaleye sahip olmaya çalışsa da maalesef sadece kuşatabilmiş. Başaramayınca da geri çekilmek zorunda kalmışlar. Bu hikayenin sonu tabi ki Karlofça Barış Antlaşması’na doğru gidiyor!!!
Kalenin içine girince; bir kaç güzel kapı, bir çok yer altı tüneli ve çok sade bir saat kulesi göreceksiniz. Ama bence en güzel yanı; Tuna Nehri manzarası. Daha çok fotoğraf için kurtluyuzbiz instagram sayfamıza bekliyorum. 😉
Kaleyi de gezdikten sonra artık havanın kararmasına az kaldığı için taksi ile Karlofça’ya geçmeye karar verdik.
Karlofça-Voyvodina-Sırbistan
Tarih derslerinden bildiğimiz gibi, Osmanlı Devleti’nin gerileme dönemine girdiği anlaşma Karlofça Antlaşmasıydı. Antlaşma, Karlofça’da bulunan bir tepede yapılmış. Bizim amacımız o tepeye gitmekti. Adama anlatmaya çalıştık ama sanırım bizi anlamadı. Minik bir alan olan, Karlofça’nın merkezinde bizi bıraktı. Buraya kadar gelip de görmemek olmaz dedik ve başladık tepeye doğru yürümeye. Tabi biz tepeye çıkana kadar hava da karardı maalesef.
Tepeye çıkarken fark ettik ki ne bir tabela var ne de bu anlaşmayı bilen. Açıkcası biraz şaşırdık. Antlaşmanın yapıldığı bina olarak sorduğumuz için sanırım bilmiyorlardı. Çünkü gördüğümüz minik tabelada Barış Şapeli (Chappel of Peace) yazdığını gördük.
İçeriyi gezmek için maalesef geç kalmış olsak da en azından binanın fotoğrafını çekebildik.
Barış Şapeli ve Karlofça Anlaşması
Bu yapının yapılmasının da bir hikayesi var. Karlofça bölgesi tarafsız alan olduğu için anlaşmanın bu tepede bir çadır içerisinde yapılması kararlaştırılmış. Tarafların eşit statüde olduğunun göstergesi olarak da çadıra 4 adet giriş yapılarak taraflar aynı anda içeriye girmişler. İlk defa yuvarlak masa bu anlaşma yapılırken kullanılmış. Aylar süren görüşmeler sonrasında, 1699 yılında yapılan antlaşmayı; Osmanlı’nın yaptığı ilk barış antlaşması ve gerileme döneminin de başlangıcı olarak biliyoruz.
Bu çadırın bulunduğu alana yıllar sonra, aynı çadırın benzeri bir yapı yapmışlar. Yapılan 4 kapıdan bir tanesini de tuğla ile örmüşler. Bunun sebebi de “Türkler bir daha bu topraklara giremesin!” diye bir totem diyebiliriz. Fakat yıllar yıllar sonra, 2009 yılında Sırbistan, Türkiye’ye güzel bir jest yapmak için o kapıyı açtırmış.
Şapeli de gördükten sonra artık o kadar çok acıkmış ve yorulmuştuk ki yemek vakti gelmişti. Gitmeden önce ne yenir ne içilir araştırmalarımda burada bulunan bir şarap evinin çok fazla övüldüğünü görmüştüm. Hemen merkeze inip mekanı bulduk. Bermet Villa. İnternetteki bilgiye göre, 250 yıllık bu mekanda yapılan şarapların çok özel tarifleri varmış ve kesinlikle içeriklerini kimseyle paylaşmıyorlarmış. Sadece mekanı devam ettirecek erkek çocuklar zamanı gelince tarifleri öğrenebiliyormuş. Açıkçası şarapları da yemekleri de çok güzeldi. Kesinlikle akşam yemeğinizi burada yemeden dönmeyin 😉
Ulaşım;
Novi Sad otogarından kalkan Belgrad otobüsleri buradan geçiyor. giderken buradan bineceğinizi bildirmeniz gerekmekte. Bermet garsonu otogarı arayıp müşterilerinin buradan bineceğini bildirdiği için yol kenarında durup bizi aldılar.
Otobüse bindikten sonraki yaşadıklarımızı ayrı bir bölümde anlattım, tıklayarak okuyabilirsiniz. Genelde olan bir olay değilmiş, bize denk gelmiş maalesef.
Sonuç olarak Belgrad’a kadar gidip Novi Sad, Petrovaradin Kalesi ve Karlofça’ya gitmezseniz ayıp etmiş olursunuz 🙂
Şimdiden iyi tatiller 😉